Sayfalar

28 Eylül 2015 Pazartesi

Bir Burç Masalı (Başlangıç 2)


                Herkes sohbet muhabbet ederken Boğa, Koç’un kendine derme çatma bir sığınak yaptığını görür. Bir kaç dalı birbirine beceriksizce iliştiren Koç, üzerlerini yaprakla örtmeye çalışır fakat her denemesinde ya dallar bozuluyor ya da yapraklar dalların üzerinde durmuyor ve sığınağın içine doluyordu…
                Bunu gören Boğa gülümseyerek Koç’u arabasının yanına çağırır “Tut şu çantanın ucundan, yere indirelim” Çantanın içindekileri gören Koç, Boğa’nın yüzüne mutlu bir ifadeyle bakar. Boğa gülümseyerek “Yardım et de şu çadırları kurmaya başlayalım…”
                Yengeç kara kara hem Balığı hem de aç-açıkta bu kadar burç ne yapacaklarını düşünmektedir. İkizlerin dürtmesiyle kendine gelir, İkizler “Bak Boğa ile Koç ne yapıyor biliyor musun?”  Yengeç sevinçle “Çadır kuruyorlar, bende burada açıkta bu kadar savunmasız akşamı nasıl geçireceğimizi düşünüyordum…” Ayağa kalkıp yanlarına gider “Kolay gelsin, ben de yardım edebilir miyim size?” diye sorar. Boğa “Burada yardım gerekmiyor fakat birileri de ateş yakıp yiyecek bir şeyler hazırlarsa bu geceyi daha kolay atlatırız…” der iğneli bir ifadeyle.
                Yengeç sohbete dalmış diğerlerinin yanına giderek “Bu kadar muhabbet yeter, ateş yakıp yiyecek bir şeyler bulmalıyız…’’ Oğlak “Biz Başakla odun toplarız, Yay zaten geyik avlayıp getirmiş, Akrep onun derisini yüzüp parçalasın, Yengeç sen yemeği hazırlarsın,  Aslan ateşi yaksın (Aslan kendisine iş buyurulmasından hoşlanmadığı için ters ters bakmış Oğlak’a) Terazi ben burada yokken diğerlerini organize etsin, Yay çevrede yiyebileceğimiz bitkileri biliyordur sende onlardan ara, Kova… Sende diğerlerinin ihtiyacı olan şeyleri halletmeye çalış…” İkizler ”Ben ne yapayım?” diye sorunca, Oğlak “Sen ne işe yararsın ki?” Diye ters ters sormuş…  İkizler küçümsendiği için kızmasına rağmen ne işe yarayabileceğine dair bir fikri de yokmuş ve diline gelenleri zorda olsa yutmuş…
                Herkes kendisine verilen işe başlamış… İkizler, çevresindekileri oturduğu yerden izliyormuş… Fark etmiş ki; Oğlak ve Başak yanlarına balta almadan gitmişler, Akrep geyiğin derisini nasıl yüzeceğini düşünüyor, Aslan elindeki iki kuru dal parçasıyla cebelleşiyor, Terazi herkese ne yapmaları gerektiğini anlatmaya çalışıyor fakat nasıl yapacaklarını kimse bilmiyor, Kova ise elinde garip bir şeyle uğraşıyor…Bütün bu kaos içinde hemen Boğa’nın arabasına koşmuş İkizler…Arabadan aldığı bıçak takımı ve baltayla, Akrep’le tartışmakta olan Terazinin yanına gelmiş bir solukta…Akrep’e bıçak takımını uzatmış, Terazi’ye “Ben Oğlak  ve Başak’ın peşinden gidiyorum yanlarına balta almadılar, odun kesemeyecekler yoksa… Sende Kova’ya bir sor istersen, bahse girerim şu an uğraştığı şey ateşi kolay yakmak içindir, baksana Aslan hala beceremedi....” demiş dalga geçer gibi bir gülüşle ve koşa koşa Oğlak ve Başak’ın peşine düşmüş…
                İkizler oradan uzaklaşırken Terazi ve Akrep şaşkın şaşkın birbirlerine bakmış ve gülmüşler… Terazi, Kova’nın yanına gidip “Ateş yakmak için yanında bir şeyler var mı acaba?” diye sormuş… Kova “Bir saniye... Tamam oldu… Şunu Aslan’a götürelim de yaksın ateşi…” Terazi, eğer bahse girseydi İkizlerin kazanacağını fark edip gülümsemiş. Aslan’ın yanına geldiklerinde Kova elindeki aleti Aslan’a göstererek “Şurayı hızla çevirdiğinde kıvılcım çıkartır. Ateş için bunu kullanabilirsin işini kolaylaştırır…” demiş. Aslan şaşkın bir ifadeyle elindeki alete bakıp havada denemiş ve kıvılcımlar bir anlık uçuşup sönmüşler. Aslan bundan çok etkilenmiş, çok beğenmiş. ”Aferin güzel iş çıkarmışsın” diyerek dal parçalarını yakmaya koyulmuş...
                İkizler, Oğlak ve Başak’ı sonunda bulmuş ama Oğlak çok sinirliymiş. Başak, odun kesmek için bir şeyler bulması gerektiği fikrine odaklanan Oğlak’a, elindeki küçük dal parçalarının, odun kesemedikleri için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyormuş… İkizler “Kolay gelsiiiin..” gülümseyerek yanlarına gelmiş “Siz giderken yanınıza balta almadığınızı fark ettim, herhalde unutmuşsunuzdur diye getirdim” diyerek baltayı uzatmış… Şaşkın bir şekilde İkizler’e  daha önce söylediklerini düşünen Oğlak, pişmanlık dolu ağır bir ses tonuyla teşekkür ederek İkizler’in uzattığı baltayı almış. İkizler “Önemli değil, kamp alnında da işler iyi gidiyor, Boğa ve Koç çadırları bitirmek üzereler. Akrep, Boğa’nın bıçak takımıyla geyiği hallediyor, Terazide işleri güzel organize ediyor. Kova en son bir alet üzerinde çalışıyordu. Umarım ateş yakmak içindir çünkü Aslan ateşi yakabilecek gibi görünmedi bana. Terazi ateş yakmayı kolaylaştıracak bir şeyleri olup olmadığını Kova’ya soracaktı ama ne oldu bilmiyorum. O ara ben size baltayı getirmek için yola çıkmıştım…. Neyse hadi size kolay gelsin.. ” diyerek tekrar kamp alanına doğru koşmaya başlamış.
                Bir süre şaşkınlık ve sessizlikten sonra Başak “Bu kadar zıpır ve umursamaz bir burç, işler yolunda gitmediğinde bu kadar hızlı ve pratik bir çözüm haline nasıl gelebiliyor acaba?” diye sormuş. Oğlak “Sanırım öğreneceğiz… Ayrıca bu kadar açıklayıcı bir raporu sen bile veremezdin..." Başak gıcık olmuş ama ses etmemiş...
                Çadırları kurarlarken Boğa çok susadığını fark etmiş “Keşke suyumuzda olsaydı.’’ Koç , “Ben gidip bulayım diyeceğim ama sen tek başına halledebilir misin bu çadırları?” Boğa “Zaten pek bir şey kalmadı, ben hallederim.  Sen su bulursan çok daha iyi olur”  Kulak misafiri olan İkizler “Şu tarafta şelale var galiba, sesini duymuştum.  İstersen o tarafa bir bak, Boğa’nın arabasında su testileri de var onları da al istersen” demiş. Koç “Tamam” diyerek yola koyulmuş…
                Boğa “Bir daha arabamı benden izinsiz kurcalama ve benim eşyalarımı benden habersiz kimseye dağıtma” diyerek İkizler’i uyarmış. İkizler “Hee tamam” diyerek diğerlerinin yanına dönmüş.
                Koç su testileriyle şelaleye ulaşmış. Testileri doldururken suya atılan taşların sesini andıran bir ses duymuş. Dönüp baktığında; üşümüş  Balık’ın bacaklarını göğsüne doğru çekmiş, çenesini dizlerine dayamış ve suya taş atıyor olduğunu görmüş. Seslenmiş ama cevap alamamış. Testileri bırakıp yanına gelmiş “İyi misin? Burada ne yapıyorsun? Neden buluşma noktasında değilsin de buradasın? ” Balık sanki uykudan yeni uyanmış gibi Koç’un yüzüne bakmış ve “Dalmışım…Diğerleri nerde?” Koç, şaşkın şaşkın “Şu testileri doldurayım da beraber gidelim” Balık başıyla onaylamış…
                Koçla beraber kampa gelen Balığı gören Yengeç sevinç çığlığını basıp Balığın boynuna sarılmış “Seni ne kadar merak ettiğimi asla tahmin edemezsin!” sonra Koç’a dönerek teşekkür etmiş sevinç gözyaşları içinde… Üşüdüğünü fark etmiş “Battaniye var mı?” diye soracakken Boğa’nın elinde battaniye ile onlara doğru yürüdüğünü fark etmiş. Balığın ayakta duracak hali kalmadığını fark eden Boğa, onu kucağına alıp ateşe yakın bir yere oturtmuş ve hamağına doğru ilerlemiş. Koçla göz göze gelmişler, Koç “Fedakarlığı öğrenecek galiba” diye aklından geçirirken Boğa’ya göz kırpmış. Boğa gülümsemiş.
                Yemekler yenmiş, çadırlar hazır, hava kararmış ve herkesin üstünde tatlı bir yorgunluk varken Yay başlamış hikâyeler anlatmaya. Bazen o ara verdiğinde Terazi şarkı söylemiş. Boğa, ahşap sehpa gibi bir enstrümanla ritim tutmuş. İkizler fıkralar anlatmış ve Aslan kahkahalarla gülmüş. Bazen de şarkılara katılmış. Başak hem eğlenmiş hem herkesi tanımaya çalışırcasına kimin ne yaptığını gözlemlemiş.  Yengeç mutlu mesut herkesin birlikte ve iyi olmasından kaynaklı huzurlu.  Koç yorgun. Bir yandan elindeki bıçakla oynarken diğer yandan Teraziyi hayran hayran izliyormuş.  Oğlak sessiz. Kova herkesle konuşmaya çalışıyor. Balık uyuyor.  Akrep ise herkesi ve her şeyi kısık gözleriyle süzüyormuş sanki perdenin arkasındakini görmeye çalışır gibi. Sonunda herkes bitkin düşünce çadırlara uyumaya çekilmişler.


Barış CEYLAN

24 Eylül 2015 Perşembe

Bir Burç Masalı (Başlangıç)


Burçlar bir gün yeni bir hayat kurmak amacıyla toplanma kararı almışlar. Her şeyden, herkesten uzak, yeni bir başlangıç… Buluşma yeri olarak medeniyetin olmadığı, daha önce hiç kimsenin uğramadığı dağlarla, tepelerle, denizle, tüm doğa harikalarıyla bezenmiş bir yermiş burası…
İlk gelen Koç olmuş. Tabi diğerlerini beklerken sıkılmış ve etrafta biraz takılayım deyip dolaşmaya çıkmış.
Boğa, içinde aletlerinin, takım çantasının, baltasının, vs.. Ivır zıvırlarının olduğu yük arabasını çeke çeke buluşma noktasına gelmiş. Tabi yük arabasının üstünde oturan ikizlerin, arabanın içindekileri karıştırıp ne işe yaradıklarını sormasına dayanan ve kafa şişiren sohbetlerini dinleyerek…
Sonra Yengeç çıka gelmiş, Boğa ve İkizleri görünce rahatlamış fakat Koç’u göremeyince ağzından çıkan ilk söz endişeli bir ses tonuyla “ Koç Nerdeee!!” olmuş.
 Boğa düşünmüş… Düşünmüş… Tam “Daha gelmedi herhalde” diyecekken, sessizlikten sıkılan İkizler lafa atlamış ve  “Daha gelmedi” demiş ve devam etmiş “Sen nasılsın? Bak burada Boğanın oyuncakları var. Bak bu balta odun kesiyorsun, bak bu kazma toprağı kazıyorsun….”diye anlatmaya başlamış…
Yengeç durmuş düşünmüş “acaba diğerleri nerelerde, başlarına kötü bir şey gelmemiştir inşallah” diye düşünüp evhama kapılmış…
Arkadan gelen “Eyy Ahaliii!! Nasılsınız? ” diye gürleyen bir ses herkesin ilgisini çekmiş ve bir bakmışlar ki Aslan sırıta sırıta, kendinden emin adımlarla onlara doğru, kollarını sanki hepsini aynı anda kucaklayacakmış gibi iki yana açmış geliyor…
Boğa içinden “Artist” diye geçirirken başıyla ufak bir selam vermiş. Yengeç “Hoş geldin, bende sizin için endiş…” derken İkizler aradan sıyrılıp Aslanın boynuna “Hoşgeldiiin” diyerek atlamış ve devam etmiş “Bak Boğa neler getirmiş, Yengeç diğerleri için çok endişeli, Koç’ta ortalarda yok!” .
Aslan “Koooooç!” diye bağırmaya başlamış gür sesiyle… Bir süre sonra Koç ortaya çıkmış ve “Ne var?” demiş cevap bekler bir ifadeyle… Yengeç sinirlenmiş ve “Ne mi var!?’’   ’’ Senin için ne kadar endişelendim biliyor musun!? Nerelerdesin sen, neden haber vermiyorsun?” Diye çemkirmeye başlayınca araya Aslan girmiş “Dur Yengeç bir sakin ol, etrafta dolaşmış gelmiş işte… Hem endişelenme artık, diğerlerini de buluruz birazdan” diyerek Yengeç’i sakinleştirmeye çalışmış…
Bu arada Koç’u gören İkizlerde sevinmiş ve “Hoşgeldiin! Sen yokken neler oldu bir bilsen…” diye başlayacakken Aslan İkizleri bir el hareketiyle susturmuş ve Koç’a dönerek” Diğerleri şu tarafta olabilirler, git bir bak bakalım, bulduklarını buraya getir” demiş… Boğa, arabadan indirdikleri arasında hamağını ararken, kenara koyduğu pala Koç’un dikkatini çekmiş ve “Bunu ödünç alıyorum” deyip yola koyulmuş… Boğa öfkelense de Koç çoktan oradan uzaklaşmış…
Koç, Boğadan aldığı pala ile yolunu açarak ormanda ilerlerken, az kalsın Başak’ın kelleyi götürüyormuş, son anda farketmiş… Bir bakmış ki Başak, bir salyangozu izliyor ve elinde kağıt kalem notlar alıyor... Kendisini  fark etmeyen Başak’ı dürtmüş ve “sen burada napıyorsun? Buluşma noktasında seni bekliyorlar” demiş ve ne yöne gitmesi gerektiğini söylemiş… Başak’ta “Tamam, az bir işim kaldı onları da halledip gidiyorum birazdan” demiş… Koç tamam deyip yola koyulmuş tekrar…
Az ilerde üstüne başını temizlemeye, çeki düzen vermeye çalışan Teraziyi görmüş…  Gördüğü güzellik karşısında adeta büyülenmiş gibi olan Koç’un kalbi güpgüp atmaya başlamış… Hemen yanına koşmuş ve onu tutup yerden kaldırmış…  İyi olup olmadığını sormuş hem de anlamayan çalışan gözlerle Teraziyi baştan aşağı süzmüş… Gördüğü ilgi hoşuna giden Terazi “Bütün üstüm başım pislendi, buruştu, hem burada böceklerde var, en kötüsü de sen gelene kadar burada yalnız olduğumu sanıyordum, seni gördüğüme o kadar çok sevindim ki!” deyip Koç’un boynuna sarılmış. Halinden memnun olan Koç “Diğerleri de ilerde, bazıları daha gelmediler, bende o gelmeyenleri arayıp buluşma noktasına yönlendiriyorum, sen kendin gidebilir misin? Ya da istersen seni oraya kadar taşıyabilirim!” demiş… Terazi, Koç’un bu son söylediğinden çok etkilenmiş. ”Fakat diğerlerinin de bulunması lazım.. Benimle aynı, hatta daha kotu durumda olanlar vardır belki.. Koç bana yardım ederse onları arayamaz, ben bulundum onlar bulunmadı olur bu da çok adaletsiz olur… Öte yandan benimde buluşma noktasına gidebilmem için yardıma ihtiyacım var…  Oooffff ne kadar zor bir karar vermem lazım gene!” diye sesli düşünmüş.. Gülümseyen Koç “Önce seni buluşma noktasına taşıyayım, sonrada ötekileri aramaya devam edeyim, zaten gideceğimiz yer çok yakın diyerek Terazi’yi rahatlatmış.’’
Terazi, Koç’u daha öncede görmüş olmasına rağmen, çok daha farklı tanıyormuş.. Uzaktan gördüğü kabalığın arkasındaki fedakârlık Terazinin fikirlerini değiştirmeye başlamış Koç’un sırtında ilerlerken…
Buluşma noktasına geldiklerinde, Terazi’yi Koç’un sırtında gören Aslan hemen laf atmış “Ooooo, prenseste sonunda teşrif ettiler… Hem de prenslerinin sırtında!” dedikten sonra kocaman bir kahkaha patlatmış..
Yengeç “Senin için çok endişelendim”  İkizler ; hoş geldin, sen yokken burada neler oldu, bak burada neler var” diyerek karşılamışlar.. Boğa ise hamağında uyuyormuş.
Birden Koç’un aklına Başak gelmiş ve gelip gelmediğini sormuş, gelmediğini öğrenince, hemen Terazi’yi bırakıp Başak’ı en son gördüğü yere doğru koşmuş… Vardığın da Başak hala salyangoz izliyor, not tutuyormuş.. Dürtüp “Hadi kalk, salyangozunu da al, not almaya diğerlerinin yanında devam edersin” demiş. Hala not almaya devam eden Başak “tamam” demiş… Koç çok kızmış ve Başağın elinden notlarını bir hışımla çekip almış ve “Ayağa kalk ve hemen toparlanmaya başla!” diye bağırmış. Şaşkına uğrayan Başak toparlanmaya başlamış söylene söylene. Çantasını sırtına geçirmiş, Koç’ta notlarını ona geri vermiş “Bu taraftan gideceksin!” demiş ters ters.. Başakta söylene söylene yola koyulmuş…
Koç yoluna devam ederken karşıdan, sırtında bir geyik leşi taşıyan Yay’ı görmüş, Yay el sallamış gülümseyerek. Koç ta gülümseyerek karşılık vermiş” neden geç kaldığın belli oluyor” demiş memnun bir tavırla…”Bizimkiler şu taraftalar.’’ Yay, kendinden emin bir tavırla gülümseyerek biraz etrafına bakmış ve “Biliyorum” deyip selam vererek yoluna devam etmiş..
Koç biraz daha dolaşmış fakat başka kimseyi bulamamış ve dönüş yoluna koyulmuş…
Buluşma noktasında sohbet, muhabbet devam ederken, tepeden taşlar yuvarlanmaya başlamış. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken Oğlak ortaya çıkıvermiş, soğuk bir selam verip oturmuş. Aslan gülerek “sen neden o yoldan geldin ki?” diye sormuş, Oğlak “Başka yol mu var?” diye gene sert bir cevap vermiş, Aslan “Biz şu patikadan geldik..” Oğlak “Sizde hep kolaya kaçıyorsunuz!…’’
Kısa bir sessizlikten sonra pata pata diye ne olduğunu anlamadıkları bir ses duymuşlar. Yukarı baktıklarında ise Kova, enteresan bir alete binmiş uçuyor…Kova “Ben geldiim!!Açılın oradan, şu boşluğa ineceğim” demiş ve inişe geçmiş..
Yengeç bir yandan çoğunun burada olmasına sevinirken bir yandan da Akrep nerde kaldı diye düşünmeye başlamışken gözü çalılıklara takılır ve uzun süredir orda durmakta olan Akrep’i fark eder ve “Sen orda napıyorsun?”  diye seslenir. Artık herkes tamamdır… Balık hariç…
Yengeç “İnşallah Balık kaybolmamıştır…”diye Balık’ı düşünmeye başlar…


Barış CEYLAN

Yaşlı Bilge Satürn'ün Biz Ölümlülerle Sınavı (Yonca OLAMAZ)

ZOR OLAN ÖĞRETMEN OLMAK MIYDI? YOKSA ZORLUK ÖĞRENMEKTE  MİYDİ?

Tüm korkutucu ve endişe uyandırıcı ihtişamıyla sınıfa girmişti. Her hali bilgelik, kusur kabul etmeyen, uyaranlarla dolu biriydi. Hani bakarsanız yaşlı olmasına rağmen gayet vakur, başı önünde ama dik duruşlu, gözlüğünün üstünden baktığında daha da ürkütücü olan bir hali vardı. Hedefi öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmek ve hayata kazandırmak olmasına rağmen, pek de sevildiği söylenemezdi. Bu durumu umursuyor mu veya kanıksıyor mu bilinemezdi ama bir görevi vardı ve yerine getirmeliydi. Ve öyle de yapıyordu.
Öğrencilerine dersin müfredatını sene başından vermiş ve hiçbir fire vermeden tüm derslerine gelmiş, en mükemmel şekilde sınav zamanına öğrencilerini hazırlamıştı. Ancak ders yılı başında sınavın tarihini hiçbir zaman söylemeyeceğini ve her an sınava hazırlıklı olmaları gerektiğini de öğrencilerin ısrarla zamanı öğrenmek istemelerine rağmen söylememişti. Çünkü her an hazırlıklı ve çalışmış olmalarının gerektiğini biliyor ve öğrencilerinin de bunu anlamalarını sağlamaya çalışıyordu. Hatta öğrencilerine gerektiği gibi çalışıp hazır olurlarsa, her geçtikleri sınavın bedelinin ödüllendirileceğini, ancak geçemeyenlerinde cezalandırılacağını da birçok kez bildirmişti.
Dersler işleniyor, her ders öğretmene karşı hem korku hem saygı karışımı bir haleti ruhiye sarıyordu öğrencileri. Acaba ne zaman sınavlar olacaktı? Halbuki her zaman sorularla sınanıyorlardı ama farkında değillerdi. Ve yaşlı öğretmen o gün oldukça farklı bir tavırla sınıfa girdi, öğrencilerine sınav kağıtlarını dağıttı ve soruları yanıtlamalarını istedi. Öğrencileri bir telaş sarmıştı ve beklemedikleri bir anda sınav oldukların düşünüyorlardı, üstelik çok da kızgınlardı. Oysaki ders yılı başında her an hazır olmaları gerektiğini yaşlı bilge öğretmen defalarca vurgulamış ve hazır olmaları için hazırladığı soruları zaman zaman öğrencilerine sorarak da onları hazırlamıştı. Aslında soruların hiç biri bilmedikleri yerden gelmemişti. Kimi öğrenci sürekli müfredatı ve dersleri takip etmiş oldukları için hazırdılar, ancak kimisi durumu bilmelerine rağmen kendilerini ne derse odaklamışlardı ne de sınava hazırlardır.
Ve sınav bitmiş sonuçlar için o ölüm kokan sessizlikle bekleme haline geçilmişti. Ancak yaşlı ve bilge öğretmen, ketum halinden zerre taviz vermiyor, sınav sonuçlarını tıpkı sınav zamanı gibi bir türlü açıklamıyordu. Derslere devam ediliyor ve bu süreçte sorularla öğrencilerini tekrar tekrar sınava hazırlıyor, sınavlar yine beklenmedik zamanda oluyordu. Duruma daha çok öğrenci vakıf olmaya başladığından başarılı öğrenci sayısı da artmaya başlamış ve öğretmene daha çok saygı duyulmaya başlanmıştı. Kendi rahatından taviz vermek istemeyen, çalışmaktan kaçanlar, rutinini değiştirmek istemeyenler ise teker teker dökülmeye devam ediyorlardı.
Yıl sonu gelmiş birkaç sınavdan geçmiş olan öğrencilerin çoğu toy hallerinden çıkmış ve daha bilinçli olarak konuya hakim olmaya başlamışlardı. Tabii yine bir kaçının dışında. Kimisi de sadece vakıf oldukları zannındaydılar. Yaşlı bilge artık bir daha geri dönmemek üzere o yılı bitirmek adına sınav sonuçlarını okumuş ve öğrencilerine bildirmek için son kez sınıfa girmişti. Sisteme uymuyor, sistemi kendi kurallarına göre resmen yönetiyordu ve sistem bir nevi ona mecburdu. Çünkü sistemleştirmek onun görevlerinden biriydi. Evet sınav sonuçlarını yıl sonuna bırakmıştı ve dönemler içinde hatta kimi öğrencilerini sonucu açıklamaya gerek duymadan bir üst sınıfa dahi geçirmişti. Bu geçebilen öğrenciler mükafatlarını diğerlerinden önce almaya hak kazanmışlardı. Üst sınıfa geçemeyen diğer öğrenciler için sonucu öğrenme zamanıydı. Ve sonuç açıklanmış birkaç öğrenci kalmış, bir kaçı ise kalmak ve kalmamak arasında sınır bir çizgideyken, diğer öğrenciler ders yılını hak ettikleri ölçüde ödüllerle geçmişlerdi.
Yaşlı öğretmen, bir daha o sınıfa geri dönmemek adına sonuçları okumuştu ama yine de aklı kalıp-kalmamak arasında ki ince çizgide olan öğrencilerindeydi. Öğrencilerinden kimi yaşlı ve tecrübeli öğretmenlerinin geri dönmesini isterken, kimisi de dönmemesi için dua seansları dahi düzenleyecek kadar ondan korkmuş ve kaçmak istemekteydiler. Tüm bunlara karşı öğrencilerini diğer öğretmenlerin ve hayatın anlamsız telaşlarının eline bırakmak istemiyor ve onlara kısa süreliğine bir şans daha vermek istiyordu. Bilge öğretmenin dönüşü çoğu öğrencisine elbette ki şans gibi görünmüyordu. Ancak bu kez kesin ve bir daha dönüşü olmayacak kararlılıkla derslere girecek, cezayı ve mükafatı son kez belirleyecektir.
Bir takım öğrenciler bilge hakkında araştırma yaptıklarından O’nun diğer sınıflarda da aynı şekilde geri dönüşlerinin olduğunu öğrenmişler ve sadece bir kez bunu yaptığını bildikleri için buna hazırlanmışlardı. Diğerleri ise hayatın seyrinde onca zorluklara rağmen çalışmamakta ve anlamamakta ısrarcı olduklarından durumdan bihaber tekrar aynı müfredata hızlandırılmış versiyonu ile tabi tutulmuşlardı. Sistem aynıydı, sınav zamanı belli değildi ancak süre kısıtlıydı bunu bilmeyecek bir durum da yoktu açıkçası.. Verilen dersleri tekrarlayıp, yeterince çalışanlar ve gerekli emeği harcayanlar elbette ki bu kez, belki de diğerlerinden bile üstün bir başarı ile mükafat alabilecek ve bir üst sınıfa geçebileceklerdi. Hatta bir üst sınıfın sınavlarına dahi hazır olabileceklerdi.
Ve geri dönüş gerçekleşmiş, öğrencilerini olası kariyerlerine hazırlamak adına son bir girişimi tekrar kendine vazife edinen yaşlı öğretmen aynı sistemini kısa bir zamana sığdırarak uygulamış, hak edenler hak ettikleri ölçüde gerekenler sağlanmıştı. Bu bilgenin sınavlarını anlayan öğrenciler hayatta kolay kolay elde edilemeyecek olan en büyük zenginliğe yani, bilgeliğe, tecrübeye, anlayış ve farkındalığa sahip olmuşlar, girdikleri her ortamda saygın birer birey olarak hayatlarına kariyerleri her ne olursa olsun devam etmişlerdi. BİR İNSAN İÇİN EN GÜZEL ÖDÜL SAYGIN BİR KİŞİLİĞE VE AHLAKA SAHİP OLABİLMEKTİR..
Yukarıda anlattığım hikaye size mutlak suretle yabancı gelmemiştir. Şöyle bir hayata baktığımızda hepimiz dönem dönem sınavlardan geçiyoruz ve astroloji de bu sınavların başöğretmeni Satürn’dür. Yukarıda yazmış olduğum hikaye de aslında Satürn’ü kişiselleştirerek anlatmaya çalıştım. Bir burca geçiş yapar, o burçta ve doğum haritamıza göre geçiş yaptığı evde bir görevli olarak bizlere dersler verir, sınavlardan geçirir, hayatı haritamıza göre sistemleştirmemiz için yöntemlerle karşılaştırır. Bunu anlayabilen, gerekeni yapıp, tembellik yapmadan, aceleye getirmeden çalışanlar ona göre mükafatı her ne ise alır.
Yaşadıklarını okuyamayanlar, kaçanlar, yüzleşmek istemeyip kolayı tercih edenler ise sadece yerlerinde saymakla kalmaz, üstelik ceza-i müeyyideye tabi tutulurlar. Tekrarlanan sınavlar Satürn’ün geri dönüşlerine ithafen yazılmıştır. Çıkmış olduğu burca tekrar geri dönüşü ise kısa süreli hızlandırılmış ders müfredatını sembolize etmektedir. Yıkıntıları onarmak, onarılmayacak yıkıntıları ise kökten yıkıp yenisini inşa etmek üzere geri dönüş yapar bu yaşlı bilge.
Satürn burç değiştirdiğinde yaşamış olduğu sınavlarda sıkıntı yaşayanlar, tekrar aynı sorunlarla yüzleşmemek için Satürn’ün o burcu terk edişini bir nevi bayram kutlaması haline getiriyorlar ve geri dönmesini asla istemiyorlar. Halbuki hayatımızda sonuçlandırmadığımız, anlamadığımız her ne varsa yüzleşmek durumunda zaten kalacağız. Mars transiti ile bu şiddet içerikli ve eylemsel bir şekilde de gelebilir, kollektiflerin transiti ile köklü sarsılmalar, ani kayıplar, değişimlerle de gelebilir. Bırakalım Satürn görevini yapsın ve bizi neye aymamız konusunda uyarıyorsa ayalım.
Her insanın içinde gerçeklerden kaçmak dürtüsü vardır. Ancak realite neyse kapıyı açmalı ve yüzleşmeliyiz. Elbette ki kolay olduğunu söylemek mümkün değil ama kolay olsa sınav olmazdı ki.. İşlevimiz her ne olacaksa bu bizim olgunlaşmamıza ve anı değerlendirmemize göre belirlenecektir. Dolayısıyla kimimiz kömür madeni, kimimiz elmas, kimimiz ise sadece siyah bir taş olarak hayata devam edeceğiz.
Bazen bizim değil de Satürn’ün bizimle sınandığını düşünürüm. O sadece bir görevliydi sonuçta ve yaradan bizim biz olmamız için elbette bizleri sınavlardan geçirecekti ve bunun için de en başta Satürn’ü görevlendirmişti. Astrolojiyi bilenler haliyle Satürn’ün bu görevinden haberdardı, ancak bilmeyen halk ise başka vesilelerle sınandığını yine biliyordu. Sebepler bitmez Baki olan sınavdır. Yaradan yarattığı kulunu sebepsiz yaratmadı ve evrende var olan hiçbir şey sebepsiz ve görevsiz değildir. Biz insanlar da çeşitli görevlerle Dünya’ya geldik. Sayın başöğretmen Satürn’de görevi ile var edildi. Kısacası biz varız diye o var.
Şimdi soruyorum size en zorlu sınavdan geçen, bunca nefreti kendine çeken 4,5 milyar yaşında olan bu yaşlı gezegenin suçu ne? Hayata geliş sebebimizi bize göstermeye çalışan gökcisimleri sadece birer araçtırlar ve evrende var olan her şey insanoğlunun emrindedir. Evrenin sesini dinlemeyi, işaretleri okumayı öğrenmek umuduyla..


YONCA OLAMAZ (ASTROYONCA)
İLETİŞİM
0532 159 8623
http://www.astroyonca.com/blog/
astroyonca@gmail.com